Gözünü sevdiğim “Farkındalık”

Bilim ve spiritüalizm birbirinden ayrı gibi görülür genellikle. Gerçekten öyle midir? Yoksa aslında, en temelde birbirlerini gayet güzel desteklerler mi? Michael Harner’ın kitabından bir bölümü birlikte inceleyelim:

“Aslında, tabi ki, bilim hiçbir zaman ruhların varlığının tersini ispatlamamıştır. Ve hatalı olduğu veya tersi ispatlanmayan teori, bilimsel yöntemin temel taşıdır. Ruhların varlığının teorisi hatalı olduğu ispat edilmediği sürece, mantıksal olarak bilim tarafından görmezden gelinemez. Başka bir deyişle, bilimin bu konudaki durumu tamamen bilim dışıdır, ve ironik olarak bir inanç meselesidir.

Yol açıktır, ve gerçek bir bilim insanı gibi, ihtiyaç duyulan ilk adım, dürüst bir merak, açık bir zihin, ve biraz da cesarettir. Eşiği bir kez geçtiğinizde, ön yargılar ilk elden deneyimler ile yer değiştirir, ve kendiniz için ruhların gerçekliği ilkesini denersiniz. Bu arada, uygulamada yeni olanlar için küçük bir ikaz: siz ve sizin gerçekliğe bakış açınız artık asla aynı olmayacaktır, kapının eşiğini geçmek yalnız sizin için değil, fakat neticede bilimin karakteristik özellikleri için de büyük bir değişim örneğinin başlangıcı olacaktır, ve bilim artık bundan sonra başlıca toplumların üstün olduğu ve önsel olarak neyin imkansız olduğu ile budanmış olmayacaktır.”

Farkındalık geliştirme sadece bazı insanlara mı özgüdür? Ruhsal çalışmalar ve yüksek farkındalık sadece birkısım insanın yetenekli ve/veya sorumlu olduğu alanlar mıdır? Veya, “Bu işler gereksiz, benim ihtiyacım yok” mu diyorsunuz?…

Çoğu bilimsel çalışmada, mesela psikoterapi araştırmalarında ruhsallıkla ilgileniyorsanız, eninde sonunda karşınıza şunu söyleyen biri çıkacaktır: “İyi de, ruh’un veya ruhsal çalışmaların sonuçlarının kanıtı yok ki…” Her şey için bir kanıt olması gerektiğini var sayarsak- şöyle bir cevap verebiliriz:

“Artık var.”

İlginç zamanlarda yaşıyoruz… Einstein’ın görecelik kuramıyla başlayan süreçte, Kuantum Fiziği aklımıza gelen her şeyin enerjiden (potansiyel) oluştuğunu, bütün bu yaşadıklarımızın bir “enerjiler oyunu” olduğunu kanıtladı. İşin güzel tarafı, bu enerjiler oyununu yaratan ve sonra da istediği gibi şekillendiren bizleriz. Bu süreçte, farkındalığımız ölçüsünde, farklı seviyelerdeki bedensel, zihinsel ve ruhsal enerjilerimizi hem kullanıyor hem de tecrübelerimizle onları şekillendiriyoruz.

Oyuna hoş geldiniz!…

Bu hayatı mümkün olduğunca mutlu ve tatminkar bir şekilde yaratabilmek o anki farkındalık seviyemize bağlı. Söz konusu anlayışımızı ne kadar genişletirsek, içimizde mevcut olan müthiş potansiyeli o ölçüde hayata geçirebiliyoruz.

O zaman gelin ruhumuza sahip çıkalım: Bizler bütüncül varlıklarız. Bedensiz veya zihinsiz veya ruhsuz bu hayatı yaşayamıyoruz…Mutlu, sağlıklı ve farkındalıklı bütünsellikler yaratmak bizim seçimimiz…

Sizleri bu çok zevkli “enerjiler oyununda”, tam potansiyelinizle yer almaya davet ediyorum..

M. Ş. Özkan